Uzun zamandır planlar yaptığım
Turna avımı sonunda gerçekleştirebildim. Bizim bölgede Turna balığı yok. Bana
en yakın yer ise Ankara Kesikköprü, planlarımı oraya göre yaptım. Yola çıkmadan
Turgay İNANÇ ağabeyimi aradım yer hakkında bilgi almak için. Bana en verimli
avlağın Kırklareli Sulubük köyünün orası olduğunu söyleyince fikir değiştirerek
Sulubük tarafına gitmeye karar verdim. Birkaç arkadaşım daha burayı tavsiye
etmişlerdi.
Yurtdışından gelen yeğenlerim ile
birlikte, aksam 22:00 da düştük yollara. 320 km yolumuz var. Yol boyunca
muhabbet Turna üzerine oldu. Sabah 04:00 gibi avlağa varmıştık. Şansımıza
dolunay vardı. Fakat avlağı hiç bilmiyordum, beklide yanlış yerdeydik. Ben
sazlık bir yer bekliyordum. Sular çekilmiş ve sazlıklar suyun dışındaydı. Zemin
ise çok yumuşaktı. Kendimize kuru bir yer bularak, oltalarımızı hazırlamaya
başladık.
İlk olarak uzun zaman öncesi
aldığım turna kasıklarını denemek istedim. İlk atış ve kaşık takıldı. Biraz
uğraştan sonra kaşığımı kurtardım. İkinci atışımı yaptım, makinenin kolunu daha
2-3 tur çevirmiştim ki inanılmaz bir güç oltamı asılmaya başladı. Ne yapacağımı
bilemedim. Makinenin kalamasını biraz sıktım ve çekmeye başladım. Yeğenlere
kepçeyi getirin diye bağırıyordum. Daha önceki avlarımda hiç bu kadar kuvvetli
asılışlar, kafa darbeleri hissetmemiştim. Balığı kıyıya yaklaştırdım ve kepçeye
aldık. Nasıl seviniyorum anlatamam, ilk Turnam kepçedeydi. Aslınca ilk Turna’mı
hep büyük hayal etmiştim, 47 cm’lik bu canavarda başlangıç için oldukça iyiydi.
Zaman kaybetmeden atışlar yaparak ilerledim. Fazla geçmeden oltamı bir Turna
daha ziyaret etti. Tam kıyıya yaklaştırmıştım ki son hamlesini yaparak
kurtuldu. Aynı noktaya bir kaç atış daha yaptım. Tekrar oltaya atladı, okuduklarım
işime yarıyordu. Alabalık’ta kurtulan balığı bir daha göremezsiniz. Ama
Turna’da olaylar farklı. Balığı bu sefer kaçırmadan çıkarttım. Hemen yeğenlerin
yanına döndüm ve botu şişirmeye başladım. Bu arada gün işe yeni, yeni ağarmaya
başlamıştı.
Botu şişirerek suya indirdik,
motorunu taktık ama akü ortalarda yoktu. Aküyü almadan yola yıkmışız, biraz
canımız sıkıldı ama neyse ki kürekler yanımızdaydı. Yeğenlerden Cafer ile
açıldık, Mustafa ise kıyıdan at-çek yapmak için kaldı. Kıyıdan oldukça uzaklaşmamıza
rağmen su çok sığdı. Zemin ise yosun ve bitkiler ile kaplıydı. Cafer yem olarak
silikon fosforlu yeşil şasilerden kullanıyor, ben ise kaşıkla devam ediyordum.
Yeğenin kamış eğilmiş, makineden kalama sesleri gelmeye başladı. Balığı botun
yanına kadar çektik, tam kepçeye alacağımız sırada şasiden kendini kurtardı.
Aynı noktaya defalarda atıp çekmemize rağmen sonuç alamadık. Botu akıntıya
bıraktık ve at-çek yapmaya devam ederken, küçül bir Turna çektim. Çok sevimli
bu yavru kaşığımdan iki kat büyüktü. Nazikçe kancayı çıkarttım, hatıra
fotoğrafından sonra suya iade ettim. Fazla çekmeden Cafer’in oltasına da bir
Turna atladı. Biraz uğraşsak ta bota almayı başardık.
Kıyıya döndük. Cafer ile Mustafa
yer değiştirdiler. Tekrar açıldık. Mustafa ilk balığını aldı. Limit altı olduğu
için tekrar suya iade ettik. Saatler ilerledikçe sıcaklı arttı ve balıkta
vurmamaya başladı. Mola vermek için kıyıya tekrar döndüğümüzde Cafer kıyıdan
bir Turna daha çekmişti. İkindi vaktine kadar dinlendik. Saat 16:00 dan 19:00’a
kadar tekrar avlanmaya başladık. Fakat hiçbir sonuç alamadık. Avımızı tadında
bitirmeye karar verdik ve Karaman’a doğru yola koyulduk. Geride güzel
anılar bırakarak. İlk Turna avımda böylelikle son buldu.
Başka bir av hikâyem de buluşmak
ürere hoşça kalın. Unutmayalım ki salarsak tekrar tutarız. Rastgele.
Tayyar ÇELİK – 11.08.2014